25 Ekim 2016 Salı

SALATI iKAME ETMEK : Dünyanın Kurtuluşunun Reçetesi

Yaşadığımız dünyadaki insanların içinde bulunduğu ekonomik ,sosyal ve siyasal v.s bakımdan yaşamış oldukları sıkıntılı durumları  hastalık olarak niteleyecek olursak , bu hastalığın reçetesi , kendisinden "Şifa" olarak bahsedilen Kur'an içinde mevcuttur. Ancak bu kitabın şifa olabilmesi , bu kitabı elinde bulunduranların , dünya üzerinde yaşayan insanların, bu gibi sorunlarını bilmesi , farkında olması ve bu sorunların çaresinin bu kitap içinde olduğu bilincine sahip olmasından geçmektedir. Sorunların farkında olmayan insanların , sorunlara çözüm araması gibi bir dertlerinin olamayacağı da muhakkaktır.

Ne acıdır ki , kendisini Kur'ana iman edenler olarak niteleyen insanların büyük çoğunluğu , ellerindekinin reçete olmasını, sadece o reçeteyi okumak olarak anladıkları için , hastalıkların çaresinin bazı ayetlerin hasta olanların üzerine okumak ile Kur'an'ın şifa olacağını ummaktadırlar. Sorunlara çözüm olmak şöyle dursun , çözüm üretmesi gereken bir topluluk olarak biz Müslümanların büyük çoğunluğu , din adına sahip olduğumuz bilgi ve düşünceler ile sorunun ta kendisi durumundayız.

Bugün dünyanın içinde bulunduğu her türlü bunalımın çaresi bu kitap içinde mevcut bulunmasına rağmen , "İnsanlar içinde çıkarılmış en hayırlı ümmet" (3.110) olarak , "İyiliği emretmek kötülükten sakındırmak" ile görevli olan bizlerin omuzlarındaki yükün ağırlığı maalesef farkına varılmamakta , Kur'an denildiği zaman bir çoğumuzun aklına , Arapça metninin okunarak sevap kazanılacağı , abdestsiz el sürülemeyeceği , anladığımız dilden okumanın insanı saptıracağı gibi sapkın düşünceler ile aşılması güç duvarlar örülmüş bir kitap gelmektedir. 

Biz Müslümanların önce kendimizin elinde olanın değerini anlamamız ve içindeki muhteviyatın , dünya gerçekleri ile olan ilişkisini kurarak , önce kendimizi yenilemek , sonra dünyayı yenilemek hareketi içinde girme zorunluluğumuz vardır. Kendimizi yenilemenin ilk basamağı , kitap içinde bir çok yerde geçen "Salatı ikame etmek" emrinin, önce ne anlama geldiğini öğrenmek , sonra bu anlamı hayata geçirmek mecburiyetindeyiz. Salatın dosdoğru ikame edildiği bir dünyada , şu anda yaşanan sıkıntıların yok denecek düzeye inmemesi mümkün değildir.

Salatı ikame etmenin ilk basamağı , Kur'an'da bu deyimin geçtiği ayetlerin çevirisinde yapılan yanlışın ortadan kaldırılması ile olması gerekmektedir. Salat , Kur'an'ın en önemli kavramı olmasına karşın , sadece namaza indirgenerek anlam buharlaştırılmasına uğramış bir kavramdır. Bu kavramı en geniş anlamı ile "KULLLARIN YAŞADIKLARI HAYAT İÇİNDEKİ SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMESİ" olarak tarif ettiğimiz zaman , bu kavram belirli zaman ve mekana hapsedilmiş dar bir anlamdan kurtularak geniş bir anlama kavuşacaktır.

Elimizdeki Kur'an meallerinin büyük çoğunluğunda bu kelime "Namazı dosdoğru kılmak" olarak çevrilmiş , bu emirden kast edilen şeyin ise namazın şeklinin dosdoğru olması anlaşılarak , ciltlerce ilmihal kitapları yazılmıştır. Halbuki salatın sadece namaza indirgenmeyerek , daha geniş bir anlama sahip olduğu , bu anlamın ise insan olarak yapmamız gereken tüm vazifeler olduğu öğretilmiş olsaydı , bugün Müslümanların ve diğer dünya insanlarının bu zelil durum içinde olmaları mümkün değildi.

Din denildiği zaman , bir çok kimsenin aklına, tapınaklarda icra edilen bir takım ritüeller , din adamları denilen ve insanların dini onlardan öğrenmeleri gereken bir sınıf gelmektedir. Halbuki din denildiği zaman , Kur'an'da "İyiliği emretmek kötülükten sakındırmak" şeklinde özetlenen fiiller gelmiş olsaydı , bu din ne tapınaklara sıkışmış ne de din adamlarının elinde oyuncak haline gelmiş bir sömürü aracı olmaya mahkum kalmazdı.

Kur'an yaşanan hayatlardan örnekler vererek yaşanacak olan hayatlara ve o hayatları yaşayan insanlara öğütler veren bir kitaptır. Bu gerçek maalesef algılanamadığı için , bu kitap sadece, dokunulmazlığa sahip bir "Kutsal Kitap" , herkesin anlayamayacağı , bazılarının anlatması ile anlaşılabilen bir kitap olarak muamele görmekte, ve hayatın gerçeklerine dair bir şeyler söylemiş olabileceği akla dahi gelmemektedir.

Dini özel kişilerin elinde bırakılması gereken teolojik bilgiler yığını olarak gören kesimler ile, dinin kendi ellerinde olmasını isteyen din adamları sınıfı var oldukça , orta çağ Avrupası'nda yaşanan ilkelliklerin bir benzeri İslam dünyasında yaşanmaya devam edecektir. Ayakkabısını bağlamaya hangi ayaktan başlanması gerektiğini soracak kadar cahil insanlar, bu sorulara cevap vermek için vaktini harcayan hocalar bu topraklarda var oldukça , insanlık bırakın düze çıkmayı , daha dibe doğru batacaktır.

Din adamları denen sınıf , binlerce yıldır hayatiyetini her dinin içinde bulunmak sureti ile, dünya yüzünde sürdürmektedir. Bu sınıf İslam dünyası içinde de bulunmakta , mutlu ve mesut bir halde, insanlar üzerindeki karizmatik yapılarını  sürdürerek , onlar üzerinde maddi ve manevi faydalar elde etmeye devam etmekte , bir çok Müslüman ise kendilerini bu sınıfa mahkum olarak görerek, onların tahtlarını daha da sağlamlaştırmaktadırlar. 

Bu sınıfın İslam dünyası içindeki yeri, diğer dinlerdeki din adamları sınıfından geri değildir. Özellikle tarikat yapılanmaları biçiminde kendisini gösteren oluşumlarla güçlenen bu sınıfın hegemonyası , insan üstülük yalanları ile daha da güçlenmiştir. Din büyükleri olarak bilinen bu kişilerin menkıbeleri , sohbetlerin ana konusu olup , dinin esas konuşulması gereken konuları gündeme bile getirilmeden hikaye , menkıbe ve masallarla insanlar uyutulmaktadır.  

İslam dünyasının artık üzerindeki ölü toprağını atarak salatın ikamesinin gereklerini yerine getirmesi gerekmekte , İslamın da dünyanın gidişatına dair söyleyecekleri olduğunu öğrenmelidirler. 

İnsanlara faydalı olmak , kimsenin hakkını gasp etmemek , yetim hakkı yememek , kimsenin can , mal , ırz ve namusuna göz dikmemek gibi insanlığa ait bütün artı değerleri yerine getirmek salatın ikamesi anlamına gelecektir. Bugün insanlığın içinde bulunduğu sıkıntıların kaynağı salatın zayi edilmesi sonucu ikame edilmemesinden kaynaklanmaktadır. 

Hac s. 78. ayeti bizi bize tanıtan , ne olduğumuzu ve ne olmamız gerektiği öğreten , bize yol haritamızı gösteren bir ayetlerden bir tanesidir.

[022.078] Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Resul'un size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise salatı ikame edin; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!

Din hususunda üzerimize hiç bir zorluk yüklemeyen Allah c.c ye karşı , Allah c.c adına konuştuğunu iddia eden din adamları , insanlara Müslüman olmak adına yüklediği zorluklar ile bu dini yaşanmaz hale getirmişlerdir. 

Resul'ün şahitliğine yani onun dini yaşama örneğine baktığımızda , bugün din adamları sınıfının insanlara anlattığı din ile alakası olduğunu söylemek mümkün değildir. Resul'ün şahitliğini yaptığı din'de , zulme ve küfre karşı çıkmak , Allah c.c nin dışında hiç bir yaşam kuralı koyucusu tanımamak , haksız yere hiç bir cana kast etmemek , kimsenin ırz , namus ve malına göz koymamak, infak ,sadak , zekat gibi sosyal yardım kurumları gibi insan olmanın gereklerini yerine getirmek varken , din adamlarının dinin'de o peygamberin mucizeleri , menkıbeleri , sidiğinin , tükürüğünün şifa olduğu , Allah c.c ile ortak bir ilahlığı gibi yalan ve iftiralar bulunmaktadır.  

Elçilerin tamamı , yerleşik sistem içindeki yanlışlara canları pahasına karşı çıkarak , cehennem ateşinden kurtulmak için , dünyada ateşlere atılmayı göze alırken , din adamları sınıfı yerleşik sistemler ile kol kola girerek, o sistemlerin ayakta kalması için her türlü fetvayı verebilecek , onlarla müdahene içine giren bir din anlayışını insanlara empoze ederek , dünya hayatlarında maddi ve manevi yönden inanılmaz bir güce sahip olmaktadırlar.

Bizler insanlara olan şahitliğimizi din adamları tarafından anlatılan sahte din ile değil , elçiler tarafından YAŞANAN ve ÖĞRETİLEN gerçek ile yapmak zorundayız. Elçilerin yaşadıkları ve öğrettikleri din'in özeti "Salatı ikame" deyimi içinde mevcuttur. Salatı ikame etmenin ne demek olduğu olayı sadece namaza indirgemiş (namazı ret ettiğimiz anlaşılmasın), meal veya hocalardan değil , elçilerin yaşantısının örneklerinin anlatıldığı kitabın içinden öğrenilecektir.

Musa a.s salatını , Firavuna karşı çıkmakla , İbrahim a.s salatını kavminin putlarını kırmakla , Şuayb a.s salatını ölçü ve tartıda haksızlığa karşı çıkmakla , Lut a.s salatını kavminin ahlaksızlığına karşı çıkmakla , Muhammed a.s salatını Mekke kodamanlarına karşı çıkmakla , hasılı bütün elçiler yaşadıkları toplum içindeki yanlışlara müdahele ederek, doğruları ikame etmeye çalışmak ile şahitliklerini yerine getirmişler , bizlere de şahitliğimizi nasıl yapmamız gerektiğini öğretmiştir. 

Şair Sezai Karakoç'un dizelerinde yer aldığı gibi , bize mermer putların nasıl kırılacağını öğreten atamız İbrahim'in şahitliğini, yeşil sarıklı ulu hocalar öğretmeyerek , bizleri mermer putlar önünde secde etmenin cevazına dair fetvalarla şirklerine ortak etmişlerdir.

Sonuç olarak : Salatı ikame etmek , insan olarak gerekli olan bütün artı değerleri bünyesinde barındıran bir emirdir. Allah c.c bizleri "Hayırlı ümmet" olarak vasıflandırarak , insanlar arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğine dair bilgileri elçileri aracılığı öğretmiş , bizlere düşen elçilerin örnekliğinde bu şahitliği devam ettirmektir.

Dünyanın içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtuluş , zayi edilen salatın yeniden ayağa kaldırılması ile gerçekleşecektir. Ancak bu durumun gerçekleşmesi için , önce Müslümanların salatın anlamını doğru öğrenmeleri , bundan sonra bu anlamı hayatlarına ikame etmeleri ile mümkün olacaktır. 


Teklif ettiğimiz yöntemin gerçekleşmesinin uzun bir süreç gerektirdiğini bilmekteyiz. Ancak kafirlerin bile yüzlerce yıl sonrası için planları bugünden yapmaları , insanlık için ortaya konulan projelerin kısa sürede gerçekleşmeyeceğini bildikleri içindir. Bizler de , insanlık adına yapmamız gereken şahitliği yerine getirebilmemiz için, zayi edilen salatın yeniden ayağa kalkması ve uzun bir sürenin geçmesi gerekiğini bilmekteyiz. 

Teklif ettiğimiz şeyin örneğinin daha temeli bile atılmamış , fakat yapılması gereken yüzlerce katlı bir bina örneği gibi olduğunu bilmekteyiz. Bizler şu anda böyle bir binanın yapılması gerektiği düşünerek , sonraki gelecek olanlara binanın temelini atmak , daha sonrakilere ise birer tuğla koyarak binayı yükseltmek düşmektedir. 

Herkes yaşadığı zaman içinde şahitliğinin gereğini hakkı ile yerine getirecek olduğu takdirde , dünyanın beklediği gerçek kurtuluş İslam ile gerçekleşecektir.

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.

4 yorum:

  1. Salatın ikamesi konusundaki düşüncelerinize katılıyorum fakat yöntemin gerçekleşmesinin uzun bir süreç gerektirdiği düşüncenize katılmıyorum. Bu konuya ben iyimser bakıyorum. Bugün bu konular televizyonlarda ve sosyal medyada tartışılıyor ve gün geçtikçe de çoğalıyor.

    YanıtlaSil
  2. Halbuki salatın sadece namaza indirgenmeyerek , daha geniş bir anlama sahip olduğu , bu anlamın ise insan olarak yapmamız gereken tüm vazifeler olduğu öğretilmiş olsaydı , bugün Müslümanların ve diğer dünya insanlarının bu zelil durum içinde olmaları mümkün değildi.
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=430554454062628&id=100013242319421
    https://www.youtube.com/watch?v=xFgB92PVKYo

    YanıtlaSil